
İlk kez terlik yiyorsun -terlik yemek de ne acayip- ve doğal olarak terliğin insan yaralama işlevi olduğunu; sallanan kişide güdümlü füze yemiş etkisi bıraktığını bilmiyorsun, o sadece ayağa geçirilen bir zerzavat falan. O yüzden -terliği yedikten sonra- önce afallama yaşayarak; bir anneye, bir yerde ters dönmüş terliğe, sonra acıyan bölgene bakıyorsun, en son olarak da gözlerinden ister istemez taşan yaşları hissediyorsun. Tam rahat rahat ağlayacakken ''O terliği çabuk buraya getir!!!'' diyen bir ses geliyor ya kulağına, hayata küs işte! O terliğin ayrodinamik özelliğine lanet oku, ''gâvur yapıyor ağbi yea!'' de veya boşver, deme. Onları demeni hakedecek çok şey olacak ileride.
Bu yukarıdaki paragrafta yazdıklarım ilk terlik yeme deneyimimimde hissettiklerimdi, şimdi o ilk terliği hangi sebeple yediğimi -terlik yemek de ne acayip farkettin mi?- yazayım.
Girişte ''yer çekiminin farkına vardığım dönem''le bu terlik yeme -terlik yemek diyorum, çok acayip ya!- olayını aynı döneme tıkıştırmam boşa değildi elbet, öyle mi sandın yoksa? Hayır canım, tabii ki de boşa değildi! Unutmuştum aslında bunu yazacağımı ama çaktırma sen, şey işte. Yerçekimini diyorum, ilk kez balkondan aşağıya patates attığım zaman farkettim. Evet. Ben bir dönem mutfaktan patates alıp onu balkondan aşağıya atan velettim, ilginç derecede eğlendirirdi bu olay beni... Hem içinde heyecan da vardı, kimse benim attığımı göremesin diye balkon demirlerinden geri çekilir; sonra da sinsi sinsi gülerdim.
Ve işte ondan sonra dostlarım, ondan sonra güdümlü anne terliğiyle tanıştım, yer çekiminin canımı bu kadar(!) yakacağını bileydim patatesleri torbadan çıkarmayı aklımın ucundan bile geçirmez, sadece patatesin adının neden ''patates'' olduğunu, neden ''fare'' olmadığını düşünürdüm, ''Adı fare olsaydı da yer miydik ki patetesi?'' diye kavram kargaşaları oluşturur ve sonuç olarak kafayı yerdim. Ama olsun, herşeyin bir şeyi var, ne demiş ünlü düşünür inanılmaz Sevda Demirel; ''Kısmet, hayırlısı neyse o.''
◄ ►