Ben içine kapanık ama o kapanık içinde de bir sürü tilki döndüren bir
çocuktum, canım sıkılınca orda burda gördüğüm şeylerin resmini çizer, o
çizdiğim saçmalıklarla da aklımca millete hava atardım. O içe kapanıklığım söz
konusu şey resim olunca nasıl oluyorduysa ortadan kayboluyordu... Bir gün 2. sınıfta resim
yarışması mevzusu ortaya çıktı, bana nasıl olduysa bir kendine güven geldi ve BEN DE
KATILICAM diyerek atladım yarışmaya. Konusu neydi hiç hatırlamıyorum, bir
şeyler çizdim sonra aileden birilerine gösterdim, sevinç
içinde ordan oraya hoplayıp zıpladım, çizdiğim
şeyi hocama verdim ve sonucu beklemeye başladım.
O resim hala duruyor ama şimdi o kadar üşeniyorum ki; 1,5
adım ötemdeki tarayıcıya koyup taratıp buraya koymak o kadar zor geliyor ki anlatamam, aslında anlatırım ama onu da anlatmaya üşeniyorum, evet.
Ne diyordum ... heh, sonucu beklemeye başladım, bekledim bekledim, bekl... ve sonuç açıklandı. 1. olmuşum.
2 gün sonra bilmemnerde bilmemne töreni olacakmış ve ordan bana
sertifika vereceklermiş, sonra ödülümü alacakmışım ve yine sonra nedense bana ağaç mı
ne diktireceklermiş, bunları yaparken de hep efendi olacakmışım; hiç kimseyi
kızdırmayacakmışım, onlar gak derse ben de gak diyecekmişim. Bunlar hep hocamdan
aldığım nasihatlerdi.
Öyle bir anlattı ki pek sevgili hocam, ben de kendi kendime diyorum ki; “Bana araba verecekler eheh, yani kısacık
bir olay için kraliyet ailesi terbiyesi almamın ne gereği var ki lan, herhalde araba
verirler yani. Hem kaldı ki ben gayet terbiyeli bir çocuğum sen neden bahsediyorsun
be kadın?” Bunlar da hocam bana nasihat verirken benim içimden geçenlerdi.
Teşekkürler.
Ama nasıl heyecanlıyım bunları dinlerken, ödül alacaksın
kızım diyorum içimden, ÖDÜL LAN. ÖDÜL NE Kİ? KESİN ARABA VERECEKLER HE. -Allahın şapşal veledi hala
araba diyor-
Sonunda ödülün ne olacağını öğrendiğim gün geldi çattı, beni
elimden tutup tiyatro sahnesi gibi bir yere çıkarttılar ve o zamanlar bana acayip
havalı bir şeymiş gibi gelen, kırmızı kurdelayla süslenmiş sertifikamı
verdiler. Sonraları yırtılıp çöpe atılacak olan sertifikamı incelerken bir yandan da etrafı kolaçan edip
dev paket içine gizlenmiş sevgili arabamı görmeye çalışıyordum. O sıralar "arabayı verdiler de paketi kaldı" diye düşünecek kadar kafam çalışmıyor tabii, napacaksınız. Ben öyle etrafımda saf saf
arabalı paket ararken önüme kırmızı rujunu kahverengi dudak kalemiyle bütünleştirmiş pişmaniye
saçlı bir teyze geldi, beyaz saçları gerçekten de pişmaniyeye benziyordu. Beni sulu sulu öptükten sonra elime diş fırçası
boyutunda bir paket verdi ve gitti. Yanağımdaki sulu öpüşün izini kolumun kenarıyla silmeye çalışırken bir yandan da diş fırçası boyutundaki pakete bakıyordum.Ödülüm diş fırçası boyutundaki bir paket
içindeydi. Diş fırçası boyutunda derken, ciddiyim. Lütfen gülmeyin.
Diye içimden ağlanırken pakedi açtım ve ödülün saat olduğunu gördüm;Yoksa ödülüm diş fırçası mı? Halbuki dişlerim de kötü durumda değil ki benim, sonuçta 7-8 yaşındayım. Ya niye diş fırçası? AMA ARABA? :(
Anaaa saatmiş lan. Oooo iyi ya olsun iyi. En azından diş fırçası değil ehehehe. Araba da iyi olurdu aslında ama olsun diş fırçası değil ya neyse, saat güzel bi şey. Ama araba da ols...
Ben yine kendimi
avuturken başka biri geldi ve diğer görevimi yerine getirmek üzere beni ağaçlık bir yere
götürdü. Ağaçlık bir yer deyince de şimdi tuhaf oldu ama neyse... Fidan
dikecekmişim efenim. 7-8 yaşındaki çocuğa boyundan büyük kürek verip o çocuğun
o kürekle toprağı kazmasını ve toprağı fidanın üstüne atmasını istedi Allah'ın
belaları.
Peki sonuç ne mi oldu? O çocuk küreği toprağa
saplamaya çalışırken dengesini kaybetti ve düştü, toprakla haşır neşir olurken
aklını kaybetti ve ağlamamaya çalışmaya çalıştı. Fidan dikmeyi belki de çok yanlış anlamıştı. Belki kendini
fidan olarak göstermek istedi ve bu yüzden kendini toprağa attı. Kendini toprağa atınca
da fidan dikilmiş gibi bir şey oldu, ağlarken de fidanı sulamak gibi bir gönderme yapmak istemiş olabilirdi, ne vardı yani olamaz mıydı?
He gönderme yapmak istemiş olabilirmiş he, laflara bak. Bayağı düştüm işte, o
kadar insanın önünde rezil duruma düştüm. Üstüm başım toprak oldu hep. “Hayattaki en büyük başarım” dediğim şey de böyle -ecnebilerin deyişiyle- epic fail ve umduğunu bulamama ile sonuçlanan bir olay, artık gerisini
siz düşünün. Ben de bu arada su içeyim en iyisi.