1994-1995 senelerinden biri, evin balkonundan yolun sol tarafına doğru bakınca köşede küçük bir büfe görünüyor. Balkondan o büfeye bakıyorum, sonra küçük ellerimle balkonun kahverengi demirlerine tutunup kafamı aşağı doğru sarkıtıyorum, çok tehlikeliymiş ama pek umrumda değil. Gözüm sürekli köşedeki büfeye kayıyor. Kafamı aşağı sarkıtıyorum sonra vazgeçiyorum ve yine büfeye bakıyorum. Büfeden bir şey almak istiyorum, o büfeye gireyim istiyorum, canım sağlıksız bir şeyler yemek istiyor ama bir taraftan da sağlıksız nedir bilmiyorum. Büfenin adı neydi acaba? Hmm belki adı yazıyordur ama okuma yeteneğim tıpkı boyum gibi kısa olduğundan okuyamıyorum ve yalnızca köşede durduğu için ona “köşedeki büfe” ismini vermeye karar veriyorum.
Balkondan içeri giriyorum ve annemi bulup ona “Köşedeki
büfeden bi şey alabilir miyim?” diye soruyorum, olumlu yanıtı ve ufak miktardaki parayı
alınca hemen ayakkabılarımı giyip 4 katlı binanın merdivenlerinden koştura
koştura inmeye başlıyorum, o sırada etrafımda parıldayan renkli ışıklar ve pamuk şekerden bulutlar beliriyor.
Binanın dışına çıkıp büfeye doğru yürüyorum, bina ve büfe
arasında uzun bir mesafe yok ama bana çok uzun geliyor. O sırada aklıma, bana göre kısacık
olan mesafenin karıncalara göre çok uzun olduğu geliyor ve kendimi karıncaya
benzetip gülüyorum, yürüyorum ve büfeye giriyorum.
Büfe küçücük; birkaç tane adam girse onları orada
sıkıştırıp bir daha dışarı çıkmalarına izin vermeyecek kadar küçücük. Herhalde
o yüzden içeride yalnızca bir tane adam var, adam taburenin üstüne oturmuş
gazete okuyor, benim geldiğimi görüyor ama önemsemiyor. Ben sol tarafta dizilmiş
çitoslara parlak gözlerle bakarken birden “Çitos alıcam.” diyorum, adam
istemeye istemeye gözlerini gazetesinden ayırıp bana bakıyor ve "Çitos yok,"
diyor "kalmadı."
"Nasıl yani, orda bir sürü çitos görüyorum, nasıl çitos yok?
Neden öyle dedi? Param yok mu sandı acaba
ama elimde para var görmedi mi ki?" Bunlar hep 2-3 saniyede kafamdan geçen
şeyler, adamın niye "Çitos yok." dediğini anlamıyorum, çünkü ordalar yani,
varlar ve görüyorum. Hepsi sıralanmış, usul usul onları yememi
bekliyorlar. Çitos yok ne demek???
Benden ses çıkmadığını görünce adam sessizliği bozup "Çitos
yok ama diğerlerinden var. Bak cipso falan var istersen onlardan alabilirsin?"
gibi bir şeyler söylüyor, biraz anlar gibi oluyorum ama çok değil. "Çitos"ların
yanına gidip bir tanesini seçiyorum ve parayı verip çıkıyorum.
Eve doğru yürümeye başlıyorum, bana göre uzun olan yol ve
karıncalar yine aklıma geliyor. Az önce, elimdeki cipse çitos denmediğini öğrendim ve başımdan aşağı neon
renkli gökkuşağı aktı evet ama açıkçası birazcık da üzüldüm, doğru bildiğim şey yanlışmış, meğer o cipslerin hepsine çitos denmiyormuş, farklı farklı isimleri varmış. Hmm.
Seneler sonra:
Artık minik minik büfeler yok,
belki çok küçük yerlerde var. Bakkallar
bile yok denecek kadar az. Her yerde market var, hatta marketin karşısında bile
market var. Hem o market, hem de o marketin karşısındaki market sürekli dolup taşıyor, insanlar para harcamak için deliriyor.
Dün, marketteyim. Beni dışarıda bekleyenler olduğu için ve onları bekletmemek için hızla bir şeyler alıyorum ve kasaya doğru ilerlerken kenardaki cipsler gözüme çarpıyor. Onlara bakıyorum, onlar da her zamanki gibi bana bakıyor. Sonra dışarıdakilerin yanına gidip “Çitos alayım mı?” diyorum , “Çitos sevmiyorum ben pek ya başka bir şey yok mu doritos falan” gibi bir cevapla karşılaşıyorum, biraz durup sonra “Haaa... Var ya tamam alıyorum.” diyorum ve “çitos”ların yanına gidiyorum.
Dün, marketteyim. Beni dışarıda bekleyenler olduğu için ve onları bekletmemek için hızla bir şeyler alıyorum ve kasaya doğru ilerlerken kenardaki cipsler gözüme çarpıyor. Onlara bakıyorum, onlar da her zamanki gibi bana bakıyor. Sonra dışarıdakilerin yanına gidip “Çitos alayım mı?” diyorum , “Çitos sevmiyorum ben pek ya başka bir şey yok mu doritos falan” gibi bir cevapla karşılaşıyorum, biraz durup sonra “Haaa... Var ya tamam alıyorum.” diyorum ve “çitos”ların yanına gidiyorum.
Seneler önce o minik büfedeki aydınlanışım aklıma geliyor ve salak salak gülüyorum, pamuk şekerden
bulutlar bu sefer cidden etrafımda beliriyor ve hâlâ bütün cipslere çitos diyorum, kasiyer kız “çitos”ları ve diğer
ıvır zıvırları dıtdıt barkot okuyucu sesleri eşliğinde geçiriyor ve ben onları zar zor
açtığım torbaya koyuyorum. Çitoslar torbanın derinliklerinde ezilmesinler diye onları
torbanın en üstüne koyuyorum. Torbadakilerin
parasını verip dışarı çıkıyorum ve etraftaki pamuk şekerden bulutlar ortadan kayboluyor.